17 Mayıs 2013 Cuma

Tanımadığım adamlar


Oyun, Aziz Nesin’in yazdığı üç öyküden ve Ali Poyrazoğlu’nun yazdığı altı skeçten oluşuyor. Oyun 2 saat ve iki perdeden oluşuyor.



 
Oyun, aslında müzikal bir müsamere. Oyun içinde oyun şeklinde hazırlanmış bu oyunda, Orostopontopolis adlı bir tımarhanenin yöneticisi Madam Arşaluz, akıl hastalarına yardımcı olmak,biraz iyileşsinler diye bir müsamere tertip ediyor. Bu müsamerenin yöneticisi aynı zamanda hastanenin yöneticisi Madam Arşaluz, oyuncuları da akıl hastaları. Müsamere, psikodrama tekniğiyle hazırlanıyor.Madam Arşaluz’un amacı, akıl hastalarının içine sakladığı veya örttüğü öteki kişilikleri su yüzüne çıkartmak ve onları bunlarla yüzleştirip, iyileşebilmelerini sağlamak.
Oyun interaktif oynanıyor. Madam Arşaluz, sık sık seyircilere laf atıyor. Seyircilerden birini sahneye çıkartıp, onunla bir skeç yapmaya çalışıyor. Sahneye çıkan seyircinin oyuncu olmaması dolayısıyla, ortaya komik görüntüler çıkıyor. Aslında sahneye çıkan bu seyirci, tiyatronun bir oyuncusu ama kimseye bu durum aksettirilmemeye çalışılıyor. Peki, ben nereden biliyorum diye sorarsanız; şuradan biliyorum. Ali Poyrazoğlu’nun Pazar günleri Habertürk’te bir sohbet programı vardır. Bu programda bu seyirciymiş gibi bize gösterilen kişi, bir skeçte oynuyordu. Seyirciyi oynayan kişi, oyun bitiminde sahneye çıkmıyor. Tahminim bunun seyirciler tarafından bilinmesi ve onların da çevrelerine söylemesi, bir sonraki oyunun sürprizini kaçıracak.

Analiz
Oyunda AKP hükümetine mesajlar verilip, iktidar eleştirilmeye çalışılıyor ama bu pek akıllıca yapılmıyor. Örneğin bir skeçte, kadının daha çok örtünmesi o kadının devlet dairesindeki işinin çabuk bitmesini sağlayacak gibi gösterilmeye çalışılıyor. Ancak bu durum gerçekte böyle mi , değil tabi ki…Tımarhanedeki hastaların geçmişte yaşadıkları derin problemler, onları akıl hastası yapıyor. Onların geçmişlerindeki yaşadıkları travmalar, bu skeçler üzerinden bizlere aktarılıyor. Bu aktarma çok başarılı değil, çünkü komedi öğesi, dram öğesinin çok ama çok üzerinde. Skeçlerde verilen siyasi mesajlar da çok zorlama duruyor. Ben bir hükümeti eleştireyim de nasıl olursa olsun diye bir düşünce var.
Oyundaki komik öğelerin sayısı azaltılsa, daha çok psikolojik derinliğe inilse, oyun iyileşebilir ama Ali Poyrazoğlu böyle bir oyun yazabilir mi, hayır; çünkü ihtiyacı yok. Koy bol bol komedi öğesi, belden aşağı espriler, seyirciler gülsün ölmekten; koy koy birkaç akılsızca hükümete eleştiri, salon alkışlasın; gelsin paracıklar. Olay bu.Ali Poyrazoğlu doğru dürüst bir mesaj vermek istiyorsa, önce samimi olmalıdır. Mesaj verirken ölçüyü kaçırırım da başıma bir şey gelirse diye korkuyorsa, hiç mesaj verme işine bulaşmasın; kendisini versin psikolojiye, psikodrama tekniklerine.
Dekorda, oyuncu ve karikatürist Altan Erbulak’ın karikatürleri yer alıyordu.
Sonuçta oyunu beğenmedim; yazık oldu parama. Eşim Özlem, oyunu beğendi. Psikolojide algıda seçicilik diye bir kavram vardır. Wikipedia ‘daki tanım şudur: Kişinin daha önce yaşadığı deneyimlerin, önyargıların, rüyaların ve benzer her türlü duygulanımın o anki algılama düzeyinde etkili olduğunu ifade eder. Bu tanıma göre, bazıları beğenir, bazıları beğenmez. Önemli olan neden beğendiğimizi yada beğenmediğimizi anlatabilmek…

Yönetmen: Ali Poyrazoğlu

Oynayanlar:
Ali Poyrazoğlu
Bülent Kayabaş
Özdemir Çiftçioğlu
Suat Ünaldı
Burak Alkaş
Ümit Kantarcılar
Hüseyin Kara






İstanbul hatırası

Oyun meddahımız Tolon Karacaoğlu'nun anlatmaya başladığı İstanbul'da yaşanmış bir aşk hikayesi.



 Hikayenin geçtiği dönemde İstanbul'un unutulmaz eğlence mekanı Direklerarası da oyunda tüm ihtişamıyla canlandırılıyor. Müzikal oyuna kanto ve Türk Müziği müthiş bir renk katmış. Keyifle izleyeceğiniz bir eser olmuş İstanbul Hatırası, mutlaka seyretmelisiniz.


Analiz

Öncelikle kadrodan bahsetmek istiyorum.Bazı oyuncular sürekli bir arada farklı oyunlarda oynuyorlar. Örneğin; Balıkesir Muhasebecisi,Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe,İstanbul Hatırası.Artık aynı kadroyu görmek biraz sıkabiliyor. Her müzikal oyunda olduğu gibi bu oyunda da şarkılarda bazı sözler anlaşılmadı.Toron Karacaoğlu-nun sesini duyurma problemi vardı. Cümleye başlıyor 6-7 replik sonunda nefes nefese kalıyor. Binnur Şerbetçioğlu-nun kantosunu güzeldi.

 
 
 

Kösem Sultan


IV.Murat, Deli İbrahim ve Kösem Sultan; konusu itibariyle güncelliğini koruyan oyun, kendi çıkarları için devletin çıkarlarını hiçe sayan, iktidar hırsıyla yanıp tutuşan Kösem Sultan’ın kendi sonunu hazırladığı süreci kapsıyor.





Turan Oflazoğlu’nun Deli İbrahim adlı oyunundaki bir karakterden yola çıkarak yazdığı Kösem Sultan’ı, Deli İbrahim kadar derin incelemediğinden oyun boyunca sadece varlığıyla olayların değişimine tanık oluyoruz. Oyun, bir savaş süreciyle sahneden kaçışan oyuncuların yarattığı kargaşayla başlayıp, Kösem Sultan’ın boğularak öldürülmesiyle son buluyor.

Turan Oflazoğlu’nun yazıp Murat Atak’ın sahneye koyduğu oyunun dekor tasarımını Tayfun Çebi, kostüm tasarımını Funda Çebi Bozdoğan, ışık tasarımını Ersen Tunççekiç, koreografını Ferdi Yıldız, bestelerini ise Murat Gedikli üstlenmiş. Muhteşem bir kadroyla görsel bir şölene dönüşen ama sanatsal estetik açısından kısır kalan Kösem Sultan’da oyun boyunca; iktidar hırsının açtığı yıkımları ve kendi sonunu hazırlayan bir sultanı, aynı zamanda bir kadının iç çatışmalarına tanık oluruz.

Oyuncular

Zuhal Gencer Erkaya, Esra Bezen Bilgin, Mehmet Beyazıt, İbrahim Şahin, Mehmet Serimer, Koray Onur, Tan Küçükbalkan, Bülent Baytar, Serhat Güzel, Salih Mat, Şafak Karali, Çiğdem Saruhan Benli, Çağrı Mengüç, Mehmet Beyazıt, Tarık Keskiner, Levent Muratoğlu, Arzu Bigat Baril, Aysel Yılmaz, Meltem Savaş, Numan E. Uzunsoy, Selim İşcan, K.Anıl Adıgüzel, Yusuf Dinçer , Umutcan Vicnelioğlu, Çağrı Mengüç, Nevzat Cengiz, Onursal Yıldırım, Erdoğan Ünlü, Sarper Saydam, Elçin Arslan, Aykut Süslüer, Feridun Ülgen, Yüksel Kızılcık, Hüseyin Sirmen, Savaş Aydoğdu, Murat Gün, Aslı Yiğit, Sonnur Şahin, Cemile Yoldaş, Çağla Buldak, Damla Yeşilova, Rüzgar Benli,  

Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım



1960'lı yıllarda kaleme alınan Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım, vicdanının sesini dinleyenler ile paranın sesini dinleyenlerin, yani bizlerle bazılarının hikayesidir. Aynı sokakta doğup büyüyen her devrin adamı Efruz ve halkın adamı Vicdanı’nın, doğumdan okul çağına, askerlikten çalışma hayatına kadar olan arkadaşlık hikayesidir.

 
 

1960'lı yıllarda yeni yeni türeyen Efruz'lar vardı. Bu Efruz'lar babasını tanımaz, cebini doldurana eyvallah çeker, dostunun omuzuna basar, tabiri caiz ise avantası için "Anasını bile satardı."

Bir de Vicdani'ler vardı. Vicdanının sesni dinleyen, kimsenin hakkını yemeyen, vatana hizmet edip insanlara faydalı bireyler olmak isteyen, ben değil biz diye düşünen Vicdaniler o zamanlar çoğunluktaydı.

Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım ilk sahnelendiğinde, Vicdaniler oyunu izleyip gülerler, "Var böyle Efruzlar, ama napalım olacak o kadar!" derler, Efruzlar tiyatro pek izlemez, izleyenleri ise " Ne kaa Vicdani, o kaa para" derlerdi...

Sonra ne oldu? Ne değişti?
Efruzlar pire gibi türedi. Vicdaniler iyice kabuklarına çekildi. Efruzlar, değişen sokak tabelaları gibi, devir değiştikçe değişti.Gün geldi demokrat, gün geldi liberal ve gün geldi, Ilımlı Müslüman oldular... Ceplerini doldurdular, Vicadanileri soydular...

Şimdi Müjdat Gezen Tiyatrosu'nda tekrar sahneleniyor GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ YAPARIM... Gelin izleyin, gülün, eğlenin...Ama oyun bittikten sonra "Var böyle Efruz'lar , ama ne yapalım olacak o kadar! " demeyin.
Oyuncular:
Mehmet Baran Erdoğan, Cengiz Okuyucu, Diren Polatoğulları, Derya Karadaş, Can Bana, Ebru Tekgündüz, Pınar Gordie, Taner Karahancı, Burcu Hanağasıoğlu, Deniz Akca, Musa Can Kılıç, Burcu Kıratlı, Zuhal Gürses, Burçin Kutlu, Tuba Sağlam, Sertan Tuğfan, Gökhan Alkan, Burcu Akyürek, Ali Yiğit San, Merih Özel, Yiğit Yarar, İpek Sindelışık, Zeynep Düzcan
 
Yazan: Haldun Taner
Yönetmen: Apo Kaya
Müzik: Seçil Akın
Dekor Uygulama: Hakan Aydın

3 Mayıs 2013 Cuma

Profesyonel


Oyun, yıllarca edebiyatla uğraşmış, şimdilerde bir yayınevinin genel yayın yönetmenliğine getirilmiş Teodor’ın (Yetkin Dikinciler) odasında başlıyor.
 

Kırk yaşlarında iki kitabı yayınlanmış bir edebiyat adamı olan Teodor bir yayınevine genel yayın yönetmeni olarak yeni atanmıştır. Oyun başladığında, telefonla kendisini sürekli arayarak kitabının niçin reddedildiğini soran bir yazarla konuşur. Bu yazarla konuşmaları giderek sert bir tartışmaya dönüşür. Aralarında bir flört başlangıcı olduğunu sezdiğimiz sekreteri Marta ise, Teodor’a kendisiyle görüşmek isteyen bir adam olduğunu söyler. Teodor’un atlatma çabaları boşa çıkar. Gelen adam çok garip bir kişidir, Teodor hakkında inanılmaz ayrıntılar bilmektedir. Çocukken annesinin kendisini Teya diye çağırmasından, akrabaları ile ilgili özel bilgilere…

Luka Laban adındaki bu adam, eski rejim tarafından Teodor’un peşine takılan gizli polistir aslında. Yıllar boyunca onun söylediği her sözü, anlattığı her olayı ses bandına kaydetmiş, sonra bunları yazıya dökmüş ve polise teslim ederken de bir nüshasını kendine saklamıştır. Yıllar boyu (engin bir entellektüel olan) Teodor’u izleye izleye, Luka da edebiyat ve politika alanında büyük mesafe katetmiştir. Luka’nın yanında getirdiği bavul açılır ve içindeki, her biri ayrı bir öyküye sahip objeler tek tek elden geçer.  hikaye giderek Teodor ve Luka’nın üzerinden hem bir dönemin siyasal yaşamına, hem de karakterlerin özel hayatı üzerinden evrensel insani sorunlara ışık tutacaktır. Yavaş yavaş bu dostluğa gidecektir.

Analiz

Oyuncu kadrosu dar olmasına rağmen oyun etkileyici. ÖZellikle oyun Yetkin Dikinciler’in etkileyici ses tonuyla izleeyicileri oyuna çekiyor. Dikinciler’in konuşurken de sürekli seyirciyle göz teması kurması da oyuna verilen dikkati artırıyor. Oyun Yugoslavya’da geçiyor. Oyunun başlarında Balkan müziklerini duyuyoruz. Bu bize, dönemle ilgili ilk tüyoları veriyor. Sonrasında yer alan bolca politik göndermelerle karakterlerin ait olduğu çevreye hakim olabiliyoruz. Oyun Cevahir Devlet Tiyatrosu salon 1 neredeyse kapalı gişe oynuyor. Oyunu izlemek isteyenler her gün biletleri takip etmek zorunda kalabilirler.

OYUNCULAR

BÜLENT EMİN YARAR
YETKİN DİKİNCİLER
GÜLEN ÇEHRELİ
CENAP OĞUZ
Yazan : DUŞAN KOVAÇEVİÇ  Çeviren : BAŞAR SABUNCU, BİLGE EMİN

INISHMORELU YÜZBAŞI


Tiyatro oyunu, İrlanda’da inishmore’lu Yüzbaşı’da Padraic adlı teröristin başından geçenleri biraz alaya alarak işliyor. İrlanda’da IRA ve INlA gibi örgütlerin İrlanda bağımsızlık mücadelesi adı altında masum insanları öldürdüğünü anlatıyor. Bana kalırsa bu oyunu İrlanda’nın bağımsızlığını küçük gören onların özgürlüklerini elde etmesini istemeyenler yazmış.
 

Konusuna gelecek olursak, oyunun kahramanı Deli Padraic, IRA’nın bile, fazla deli olduğu için reddettiği, bu nedenle daha çok şiddet yanlısı olan INLA örgütüne katılmış bir militandır. En azılı teröristleri bile dehşete düşüren yöntemleriyle ünlüdür. Padraic zaman içinde INLA’yı da eleştirme noktasına gelmiş, “örgütten kopmayı, kendi örgütünü kurmayı düşünmeye başlar.


Deli Padraic’in iki büyük tutkusu vardır: kedisi Arap ve İrlanda bağımsızlık mücadelesi.

Padraic, bir dizi bombalama eylemi için köyünden ayrılırken kedisi Arap’ı her zamanki gibi babasına emanet etmiştir. Ancak, Arap bir gün yol ortasında kan revan içinde, ölü olarak bulununca, bu pek çok kişi için sonun başlangıcı olur. Çünkü kaza geçirdiği söylenen Arap’ın ölümü kuşkulu görünmektedir.

Babası, Padraic’e ancak Arap’ın hastalandığını söyler. Padraic için kedisi bir yana, dünya bir yanadır. Arap’ın hastalandığını duyar duymaz, durumunu kendi gözleriyle görmek için hemen Inishmore’a döner. Arap’ın öldüğünü öğrenince de çılgına döner. Tabii ki bu noktadan sonra kan gövdeyi götürür. Padraic’e göre Arap’ı IRA örgütü militanları öldürmüştür. Padraic’in intikamı acı olacaktır. Oyun, hem ürkütücü hem komik sürprizlerle gelişir.

Analiz


Tiyatro özlemimizi gideren bu eğlenceli oyun, ele aldığı konuyu değerlendirişi bakımından ne yazık ki pek sığ. Inismore’lu Yüzbaşı’ya bir şiddet ya da terör eleştirisi demek zor. Çünkü yazar, inandırıcı ve tutarlı olma kaygısı duymadan doğrudan doğruya IRA ve INLA örgütlerini hedef almış, onları hasım olarak görmüş; karikatürize edilmiş bir dünya ve karikatürize edilmiş karakterler yaratarak söz konusu örgütlerle alay etmiş, o kadar. Bunu yaparken nesnel davranmamış. Sözgelimi Britanya ordusunun 13 sivil İrlandalıyı öldürmekle suçlandığı Kanlı Pazar olayı oyunda yasak savarcasına bir iki kelimeyle, üstü örtülü bir şekilde geçiştirilirken, idealist bir devrimci olarak çizilen Padraic, inandığı mücadele için yaptığı eylemlerden, durup dururken, “işçilere, emeklilere kurşun yağdırmak” diye söz edebiliyor. Böyle olunca da Inismore’lu Yüzbaşı bütün başarısına rağmen inandırıcı ve derin bir oyun olamıyor. Oysa bir oyunun komedi olması ya da karikatürize edilmiş bir dünyayı yansıtması, inandırıcı ve tutarlı olmasını engellememeli.

Gerilim, dolantı içinde dolantı, sürpriz, tuzak, rehin alma, sahnede patlayan silahlar, izleyicinin gözü önünde testereyle kıtır kıtır kesilen insanlar… Bu şiddet ortamlarından kaçınmak isteyen tiyatro izleyicilerine bu oyunu tavsiye edemem.


Yazan: Martin McDonagh
Yöneten: Mehmet Ergen


OYUNCULAR
CENGİZ BAYKAL
REHA ÖZCAN
HAKAN ŞAHİN
CAN ÖZTOPÇU
İLKAY AKDAĞLI
ORKUN GÜLŞEN
DENİZ ELMAS
ENGİN ŞAHİN